Alfa-Mannosidozlu 21 Hastada Hemopoietik Kök Hücre Naklinin Sonuçları için yorumlar kapalıBİLİM, DENEY, GENETİK
SOYUT
Hematopoietik kök hücre nakli (HSCT) sonrası alfa mannozidozun sonuçları eksik olarak açıklanmaktadır. Bu retrospektif çok merkezli çalışmada, 2010 yılından sonra alfa mannozidozları için HSCT uygulanan hastaların sonuçları değerlendirilmiştir. Ortalama 14 aylık (0-60 ay) yaşta teşhis konan, enzimatik ve/veya genetik olarak doğrulanmış alfa mannozidozlu yirmi bir çocuk (11 kız) çalışmaya dahil edilmiştir. HSCT’deki ortanca yaş 3,9 yıl (10 ay ila 13,3 yıl) ve ortanca takip süresi 2,3 yıl (0,3-14,1 yıl) olmuştur.
Mitokondriyal hastalık riskini azaltan öncü teknolojiyle doğan bebeklerde ilk sonuçlar için yorumlar kapalıBİLİM, DENEY, sağlık
Birleşik Krallık, 2015 yılında mitokondri bağışı teknolojisi olan pronükleer transferin kullanımına izin veren yasayı çıkaran ilk ülke oldu. Bu teknik, in vitro fertilizasyon (tüp bebek) yoluyla, yüksek risk altında olan ve tedavisi olmayan kadınlardan doğan bebeklerde mitokondriyal DNA hastalıklarının bulaşmasını sınırlamak için tasarlanmıştır. New England Journal of Medicine’de (NEJM) yayınlanan iki çalışma, bugüne kadar uygulanan ilk tedavilerin sonuçlarını açıklamaktadır. Bu tedaviler sonucunda mitokondri bağışı yoluyla sekiz bebek dünyaya gelmiş ve hastalık riski azalmıştır.
Gen Haritalama ve DNA Dizileme Nedir? Sonuçların Analizi ve Genetik Varyant Türleri için yorumlar kapalıBİLİM, kanser, sağlık
Gen Haritalama ve DNA Dizileme Kavramları
Gen haritalama ve DNA dizileme/sekanslama farklı kavramlardır. Şöyle özetleyebiliriz:
Gen Haritalama: Genlerin bir kromozom üzerindeki yerlerini ve birbirlerine olan uzaklıklarını belirler. Daha genel bir harita sunar ve hastalıklarla ilişkilendirilen gen bölgelerinin bulunmasına yardımcı olur.
DNA Dizileme/Sekanslama: Genetik materyaldeki baz çiftlerinin (A, T, C, G) tam sırasını belirler. Gen haritalamadan daha ayrıntılıdır ve genlerin yapısını, mutasyonları ve varyasyonları tespit etmeyi sağlar.
Örnekle açıklarsak: Gen haritalama, bir kitabın içindeki bölümlerin hangi sırayla olduğunu anlamaktır; DNA dizileme/sekanslama ise, o kitabın tüm kelimelerini ve cümlelerini okumaktır.
Bakterileri ‘Otostop Yapıp’ Gezerken İzleyin için yorumlar kapalıBakteri, BİLİM
Bu patojenik bakteri, yayılmasına yardımcı olan maya kümelerine tutunabiliyor.
Mikroorganizmaların ufak dünyası, büyük bir ölüm kalım savaşında rekabet eden mikroplarla dolu. Bu küçük yaşam formları bölge için rekabet ediyor, birtakım kirleticilerle besleniyor, düşmanlarına kimyasal kusuyor ve bulundukları alandan faydalanarak üstünlük kazanıyorlar.
NanoPack2: uzun okuma dizileme verilerinin nüfus ölçeğinde değerlendirmesi için yorumlar kapalıBİLİM, BİYOİNFORMATİK
1. Giriş
Pacific Biosciences ve Oxford Nanopore Technologies’in (ONT) uzun okuma dizilimi, tek genomlardan ve küçük birey gruplarından büyük nüfus ölçeğinde kohortlara dönüştü (Beyter ve ark. 2021; De Coster ve ark. 2021). Aynı zamanda, hesaplamalı görevlerin artan ekonomik maliyeti ve iklim etkisi, veri kalitesi değerlendirmesi ve işlenmesi için daha verimli biyoinformatik yöntemler de gerektirmektedir (Pereira ve ark. 2017) Bununla birlikte, uzun okumalı dizileme verilerinin >100 genom popülasyonlarına ölçeklenmeden kalite değerlendirmesi için çeşitli araçlar geliştirilmiştir (Watson ve ark. 2015; De Coster ve ark. 2018; Lanfear ve ark. 2019; Leger ve ark. 2020) Bu makale, bu ihtiyacı karşılayan ve yapısal varyantları kapsayan hizalamalar ve faz okuma hizalamaları da dahil olmak üzere uzun okuma genom dizilimi ile ilgili özellikleri verimli bir şekilde değerlendiren yeni geliştirilen araçları sunar. Aşama, yani birlikte meydana gelen varyantları tanımlayarak her sıralı parçayı bir ebeveyn haplotipine atamak (Martin ve ark. 2016; Edge ve Bansal 2019), ilişki çalışmalarında potansiyel fonksiyonel varyantların belirlenmesinde ve varsayımsal bileşik heterozigot varyasyonun patojenitesi için kritik öneme sahiptir. Ayrıca, NanoPack araçlarından NanoPlot ve NanoComp hakkında bir güncelleme sunuyoruz (De Coster ve ark. 2018)
2. Yazılım açıklaması
NanoPlot ve NanoComp’te yapılan iyileştirmeler, kod optimizasyonları arasında ek grafiklerin oluşturulması, Plotly kütüphanesinden dinamik HTML grafiklerinin kullanılması ve son kullanıcılar tarafından daha fazla araştırmanın sağlanmasıdır (Ek Şekil. S1). Araçlar artık programlama dili agnostik Ok veri formatını kullanarak girişi de destekliyor. BAM/CRAM hizalamalarından Arrow dosyalarını verimli bir şekilde oluşturmak için bir ikili dosya sağlanır. Chopper, kalite, uzunluk ve kirletici dizilere göre sıralama okumalarını filtrelemek için NanoFilt ve NanoLyse’in kullanışlılığını birleştiren, Rust-Bio kütüphanesini (Köster 2016) ve Rust bağlamalarını minimap2’ye (Li 2018) kullanarak Python uygulamasına kıyasla 7 kat hız sağlayan bir araçtır.
NanoStat (De Coster ve ark. 2018) kullanılarak uzun okunan dizileme deneylerinin özetlenmesi, günümüzde nano gözenek dizilimi ile yaygın olan verimler göz önüne alındığında çok yavaştır. Cramino, rust-htslib (Köster 2016; Bonfield ve ark. 2021) kullanarak, referans genomuna göre veri çıktısına, ortalama kapsama alanına, okuma sayısına, ortalama ve medyan uzunluklarına ve dizi kimliğine dayalı ölçümler toplamak için çok daha hızlı bir alternatif sunar. Uzun okumalar yapısal varyantları kapsar ve büyük bir boşluk için okuma doğruluğunu cezalandırmak istenmez. Bu nedenle Cramino, okuma uzunluğuna göre düzenleme mesafesi olarak tanımlanan boşluk sıkıştırılmış kimliği hesaplarken, ardışık hizalama boşluklarını yalnızca bir fark olarak sayar (Ek Yöntemler). Cramino, okuma uzunluğuna göre filtrelemeye izin verir ve isteğe bağlı olarak kromozom başına normalleştirilmiş okuma sayılarını hesaplayarak karyotip ve biyolojik cinsiyetin ilkel bir değerlendirmesini çıkarır, veri bütünlüğünü kontrol etmek için MD5 sağlama toplamını hesaplar, okuma fazlama performansının ölçümlerini sağlar ve uzun okuma transkriptomikleri için eklenmiş eksonların sayısı hakkında ölçümler sağlayabilir. Önemli olarak, Cramino, okuma uzunluğu ve Cramino’nun kendisinden okuma kimliği için isteğe bağlı hafif histogramların üzerine Arrow formatında çıktı üreterek NanoPlot ve NanoComp’in zengin görselleştirmeleriyle uyumlu kalır. BAM/CRAM dekompresyonu için dört çekirdek kullanarak 50× kapsama alanına sahip ONT insan genomu dizilimi için Cramino, isteğe bağlı çıkış olmadan 147 Mb’lik bir tepe bellek kullanımıyla 12 dakika veya histogramlar, karyotip, faz ölçümleri, MD5 sağlama toplamı ve Ok dosyasının oluşturulması dahil olmak üzere toplam çıktı için 690 Mb’lik bir tepe bellek kullanımıyla 21 dakika sürer. Kyber, tek bir giriş dosyası veya üç adede kadar CRAM veya BAM dosyasının karşılaştırılması için (phred ölçekli) boşluk sıkıştırılmış referans kimliğine karşı log-dönüştürülmüş okuma uzunluğunun standart grafikleri oluşturmak için bir araçtır (Ek Yöntemler ve Ek Şekil. S2).
Phasius, dinamik bir genom tarayıcı tarzında, genom ek açıklaması, örneğin segmental çoğaltmalar ile birlikte çok sayıda bireyden bitişik faz bloklar arasındaki uzunluğu ve kesintileri gösteren okuma fazlamasının sonuçlarını görselleştirmek için geliştirilmiştir (Ek Yöntemler ve Şek. 1) (Bailey ve ark. 2002) Phasius, sekiz paralel iş parçacığı ve 4.3 Gbyte pik bellek kullanımı ile 10 megabaz aralığında 92 birey için örnek rakamı oluşturmak için 26 s alır. Örnek şekil için, okumalar minimap2 (Li 2018) ile hizalandı ve hizalamalar longshot ile aşamalı olarak yapıldı (Edge ve Bansal 2019).
Şekil 1. Faz çıkışı örneği. Bu grafik, 92 birey için chr7:142 000 000–146 000 000’in haplotip faz yapısını göstermektedir. Her yatay çizgi tek bir bireydendir ve renk değişikliği, bitişik olarak yeni bir faz genomik segmentin başlangıcını gösterir. Açıklama izi (alt), daha uzun tekrarlayan öğeler durumunda aşamalı blokları tahmin edilebilir bir şekilde kıran gri çubuklarla segmental çoğaltmaları gösterir. Etkileşimli bir örnek https://wdecoster.github.io/phasius adresinde bulunabilir.
3. Sonuç
NanoPack artık uzun okuma dizilimi ile ilgili özelliklere odaklanarak daha performanslı bir programlama dilinde uygulamalarla büyük popülasyonları değerlendirmek için araçlar sunuyor. Yazılım paketinin tüm büyük işletim sistemlerine kurulumu kolaydır ve HTML formatında etkileşimli görselleştirme sunar.
Biyoinformatik Canlıların Gizemli Dünyasını Aydınlatan Bilim için yorumlar kapalıBİLİM, TEKNOLOJİ
Biyoinformatik Nedir? Nerelerde kullanılır ve gelişimi ile nasıl ilerleme kaydedilir?
Biyoinformatik, bilgisayar bilimleri ve biyoloji disiplinlerinin kesişiminde yer alan bir alan olarak tanımlanır. Bu disiplin, biyolojik verilerin toplanması, depolanması, analiz edilmesi, yorumlanması ve kullanılmasıyla ilgilenir. Yani, büyük miktarda biyolojik verinin işlenmesi ve anlamlandırılmasında bilgisayar bilimlerinin yöntemlerini kullanır. Biyoinformatik, genetik, genomik, proteomik, metabolomik ve diğer biyolojik disiplinlerde elde edilen verilerin analizini ve yorumlanmasını sağlayarak, biyolojik süreçlerin anlaşılmasına ve yeni bulguların keşfine olanak tanır.
Biyoinformatik, birçok farklı alanda önemli bir rol oynar. Öncelikle, genomik ve proteomik gibi disiplinlerde elde edilen büyük veri kümelerinin analizi ve yorumlanması biyoinformatik sayesinde mümkün olur. Bu sayede, genetik hastalıkların nedenleri, genetik çeşitlilik, evrimsel ilişkiler ve biyolojik süreçler hakkında daha derinlemesine anlayış sağlanabilir. Bunun yanı sıra, biyoinformatik, tıp alanında da büyük bir öneme sahiptir. Hastalık teşhisi, tedavisi ve ilaç keşfi süreçlerinde genetik verilerin analizi ve yorumlanması biyoinformatik yöntemleriyle gerçekleştirilir. Bu sayede, bireye özgü tedavi yöntemleri geliştirilerek, hastalıkların daha etkili bir şekilde tedavi edilmesi hedeflenir.
Biyoinformatik aynı zamanda tarım, çevre bilimleri, biyoteknoloji ve farmakoloji gibi alanlarda da önemli bir rol oynar. Tarımsal verimliliğin artırılması, çevresel etkilerin değerlendirilmesi, biyoteknolojik ürünlerin geliştirilmesi ve ilaç keşfi süreçlerinin hızlandırılması gibi konularda biyoinformatik yöntemler büyük bir potansiyele sahiptir.
Biyoinformatikte Kullanılan Yöntemler ve Teknikler
Biyoinformatik çalışmalarında genellikle çeşitli bilgisayar programları ve algoritmalar kullanılır. DNA dizileme verilerinin analizi için farklı hizalama ve montaj algoritmaları kullanılırken, protein yapıları ve etkileşimleri için moleküler modelleme ve simülasyon teknikleri tercih edilir. Ayrıca, veri madenciliği, yapay zekâ ve makine öğrenmesi gibi alanlar da biyoinformatik çalışmalarında yaygın olarak kullanılan teknikler arasındadır.
Biyoinformatik, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte daha da önemli bir hale gelecektir. Genomik ve proteomik gibi alanlarda elde edilen veri miktarı giderek artmakta ve bu verilerin etkili bir şekilde analiz edilmesi ve yorumlanması biyoinformatik yöntemleri olmadan mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, biyoinformatik alanında yapılan araştırmaların ve geliştirilen teknolojilerin önümüzdeki yıllarda daha da hızlanması beklenmektedir.
Biyoinformatik, bilgisayar bilimleri ve biyoloji arasındaki kritik bir köprüdür. Bu disiplin, biyolojik verilerin analizi ve yorumlanmasıyla ilgilenerek, biyolojik süreçlerin anlaşılmasına, hastalıkların teşhisi ve tedavisi konusunda ilerlemelere ve tarım, çevre ve biyoteknoloji gibi alanlarda önemli uygulamalara olanak tanır. Bu nedenle, biyoinformatik, bilim dünyasında giderek daha fazla önem kazanan bir alan olmaya devam edecektir.
Biyoinformatik Kullanım Alanları
Biyoinformatik, genetik, genomik, proteomik ve diğer biyolojik disiplinlerde elde edilen büyük veri kümelerinin analizi ve yorumlanmasıyla ilgilenir. Bu disiplin, birçok farklı alanda geniş bir kullanım alanına sahiptir. İşte biyoinformatiğin bazı kullanım alanları:
· Genomik ve Proteomik Analizler: Biyoinformatik, genomik ve proteomik verilerin analizi ve yorumlanmasında kullanılır. Genomik veriler, DNA dizileme teknikleriyle elde edilirken, proteomik veriler ise proteinlerin ifadesi ve etkileşimleriyle ilgili bilgileri içerir. Bu verilerin analizi, genetik hastalıkların nedenlerinin araştırılması, biyolojik süreçlerin anlaşılması ve hücresel işlevlerin belirlenmesi gibi birçok alanda önemlidir.
· Tıbbi Uygulamalar:Biyoinformatik, tıp alanında birçok farklı uygulama alanına sahiptir. Hastalık teşhisi, tedavisi ve ilaç keşfi süreçlerinde genetik verilerin analizi ve yorumlanması biyoinformatik yöntemleriyle gerçekleştirilir. Bu sayede, bireye özgü tedavi yöntemleri geliştirilerek, hastalıkların daha etkili bir şekilde tedavi edilmesi hedeflenir.
· Tarım ve Bitki Biyoteknolojisi: Biyoinformatik, tarımsal verimliliğin artırılması, hastalıklara dayanıklı bitkilerin geliştirilmesi ve bitki genetiği ile ilgili araştırmalarda önemli bir rol oynar. Bitki genomlarının analizi, bitki ıslahı çalışmalarında kullanılarak, bitki türlerinin özelliklerinin anlaşılması ve geliştirilmesi sağlanır.
· Çevre Bilimleri: Biyoinformatik, çevresel etkilerin değerlendirilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunması ve çevresel risklerin azaltılması gibi konularda da önemli bir rol oynar. Örneğin, çevresel DNA analizi, çevredeki organizmaların türlerini ve miktarlarını belirlemek için kullanılabilir.
· Farmakogenomik:Biyoinformatik, ilaçların etkileri, yan etkileri ve etkileşimleriyle ilgili bilgilerin analiz edilmesi ve yorumlanmasında önemlidir. Bu sayede, kişiselleştirilmiş tıp uygulamaları geliştirilerek, ilaçların bireyler üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılması sağlanır.
· Evrimsel Biyoloji: Biyoinformatik, evrimsel süreçlerin analizi ve anlaşılmasında da kullanılır. Genom dizilimlerinin karşılaştırılması ve filogenetik analizler yapılmasıyla, türler arasındaki ilişkilerin ve evrimsel tarihlerin belirlenmesi sağlanır.
Bu alanlara ek olarak, biyoinformatik ayrıca biyoteknoloji, beslenme bilimi, nöroloji, su kaynakları yönetimi ve enerji sektörü gibi birçok farklı alanda da kullanılmaktadır. Bu geniş kullanım alanları, biyoinformatiğin önemini ve etkisini vurgular.
Biyoinformatik Nerede Öğretilir?
Biyoinformatik, genellikle üniversitelerin biyoloji, bilgisayar bilimleri, biyomühendislik veya ilgili disiplinlerdeki lisans veya lisansüstü programlarında öğretilir. Öğrenciler biyoinformatik dersleri alarak, biyoloji ve bilgisayar bilimleri arasındaki kesişim noktalarını keşfederler ve biyolojik verilerin analizi, modelleme ve yorumlanması gibi konularda uzmanlaşırlar.
Biyoinformatik dersleri, genellikle biyoloji, genetik, moleküler biyoloji, bilgisayar bilimleri, istatistik ve matematik gibi temel konuların yanı sıra, veri madenciliği, yapay zekâ, veri tabanı yönetimi ve programlama gibi daha teknik konuları da kapsar. Bu dersler, öğrencilere biyolojik verileri analiz etmek ve yorumlamak için gerekli olan becerileri kazandırır.
Biyoinformatik eğitimi genellikle lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde sunulur. Lisans düzeyinde, öğrenciler biyoloji ve bilgisayar bilimleri temel derslerini alırken, daha ileri düzeyde biyoinformatik dersleri seçebilirler. Yüksek lisans ve doktora düzeyinde ise, öğrenciler genellikle daha spesifik konular üzerine odaklanır ve kendi araştırmalarını yaparlar. Biyoinformatik dersleri ayrıca çevrimiçi eğitim platformları veya uzaktan eğitim programları aracılığıyla da sunulabilir. Bu platformlar, biyoinformatik alanında uzmanlaşmak isteyen öğrencilere esneklik ve erişim kolaylığı sağlar.
Sonuç olarak, biyoinformatik eğitimi genellikle üniversitelerde biyoloji, bilgisayar bilimleri veya ilgili disiplinlerde sunulur. Lisansüstü düzeyde daha spesifik ve derinlemesine konular üzerine odaklanarak biyoinformatik alanında uzmanlaşma imkânı sunar.
Sentetik Biyoloji: Yeni Yaşam Formları Yaratmanın Geleceği için yorumlar kapalıBİLİM, GENETİK, sağlık
Sentetik biyoloji, yaşamı anlama ve onunla etkileşim kurma biçimimizde dönüşüm yaratma potansiyeline sahip son teknoloji bir alan olarak ortaya çıkmıştır. Canlı sistemlerin yapısını ve işlevini anlamak, tasarlamak, yeniden yapılandırmak amacıyla mühendislik ilkelerini kullanır.Sentetik olarak yeni biyolojik bileşenlerin, devrelerin ve sistemlerin oluşturulduğu bir alandır.
Bu yazımızda, sentetik biyolojiyi çevreleyen heyecan verici olasılıkları ve etik hususları keşfedeceğiz.
Yaşamın yapı taşları: DNA sentezi ve genetik mühendisliği
Sentetik biyolojinin kalbinde DNA sentezi ve genetik mühendisliği yatar. Araştırmacılar, DNA dizilerini manipüle ederek yeni genetik kodlar tasarlayabilir ve oluşturabilirler. Bu sayede tamamen yeni organizmaların ortaya çıkmasına veya mevcut organizmaların geliştirilmesine olanak sağlanabilir. Bu süreç sayesinde bilim insanları, hastalığa karşı artan direnç veya gelişmiş üretkenlik gibi istenen özellikleri organizmalarda tanıtabilirler. Böylece, tıp ve tarımdan enerji ve çevre korumaya kadar uzanan alanlarda fırsatlar dünyasının kapısı aralanmış olur.
Mikroplardan mega yapılara: Sentetik biyolojinin uygulamaları
Sentetik biyoloji, birçok alanda ciddi bir potansiyele sahiptir. Tıpta, ilaç üretebilen veya belirli hastalıkları hedef alabilen genetiği değiştirilmiş mikroorganizmaların gelişmesine yol açabilir. Tarımda, sentetik biyoloji mahsul verimini optimize edebilir, besin içeriğini geliştirebilir ve sürdürülebilir tarım uygulamaları yaratabilir. Ayrıca sentetik biyoloji alanında, bilim insanlarının atıkları verimli bir şekilde biyoyakıtlara dönüştürebilen mikroorganizmalar tasarladıkları biyoenerji uygulamaları da vardır. Tüm bunlara ek olarak, sentetik biyoloji zararlı kimyasallara ve malzemelere biyo-temelli alternatifler yaratarak çevrenin korunmasında çok önemli bir rol oynayabilir.
Yaşam formları tasarlamak: Biyoinformatik ve bilgisayar modellemesi
Biyoinformatik ve bilgisayar modelleme, sentetik biyoloji alanının ayrılmaz bir parçasıdır. Bilim insanları, hesaplama araçlarının gücünden yararlanarak karmaşık biyolojik sistemleri simüle ve analiz ederler. Böylece, yeni yaşam formlarının fiziksel olarak yaratılmadan önce davranışları tahmin edilir. Sonuç olarak; tüm bu analizler, genetik tasarımların optimizasyonuna izin verir, deneme yanılma deneylerinde zaman ve maliyeti azaltır. Bilgisayar biliminin sentetik biyoloji ile entegrasyonu, canlı organizmalar üzerinde daha verimli ve hassas mühendisliğin yolunu açar.
Etik hususlar ve önümüzdeki zorluklar
Sentetik biyolojinin potansiyeli yüksek olsa da önemli etik kaygıları da beraberinde getirir. Bilim insanları yeni yaşam formları yaratma becerisi kazandıkça güvenlik, ekolojik etki ve teknolojinin sorumlu kullanımı ile ilgili sorular ön plana çıkar. Yenilik ve tedbir arasında bir denge kurmak çok önemlidir. Sentetik biyolojinin etik ve sorumlu bir şekilde geliştirilmesini sağlamak için; bilim insanları, politika yapıcılar ve halk arasında sağlam düzenlemeler, risk değerlendirmeleri ve açık diyalog gereklidir.
Sentetik biyoloji, yaşamı tasarlama yeteneğimizde ileriye doğru dönüştürücü bir sıçramayı temsil eder. Araştırmacılar, farklı disiplinlerden ilkeleri birleştirerek arzu edilen özelliklere sahip yeni organizmalar yaratmanın mümkün olan sınırlarını zorlarlar. Ancak, gelişmekte olan bu alanda yol alırken, içerik oluşturucu rolünü oynamanın getirdiği etik kaygıları ve zorlukları ele almak çok önemlidir. Sorumlu düzenleme ve açık diyalog yoluyla, insanlık ve gezegen için daha iyi bir geleceği şekillendirirken, sentetik biyolojinin gücünden yararlanabiliriz.
TIP ALANINDAKİ ÖNEMLİ 10 BİYOTEKNOLOJİ GELİŞMESİ için yorumlar kapalıBİLİM, sağlık, teknoloji
Artık ameliyathanelerde doktorlar robotik kodları birkaç nanometre hassasiyetle yönlendirebiliyorlar ve hastaları bilgisayar ekranlarından uzaktan ameliyat edebiliyorlar.
Sadece bir polipeptit zincir dizisi olan DNA ekleme enzimleriyle donatılmış genetik laboratuvarları harikalar yaratabilir. İnsanların tüm genetik yapısı, anlaşılabilir genetik kodlara dönüştürülebilir.
Tıbbi Biyoteknoloji, son birkaç yılda büyük sıçramalarla ilerlemiştir. Bu yazıda, tıpta biyoteknolojinin bazı atılımlarını listelemek için yola çıktık.
Kök Hücre Araştırmaları
Kök hücreler, bir organizmanın erken gelişimi sırasında sonsuza kadar bölünmeye devam edebilir ve vücut hücrelerine farklılaşma kapasitesine sahiptir. Bir laboratuvarda, araştırmacılar bu kök hücreleri belirli hücre türlerine farklılaşmak üzere programlayabilirler. Biyoteknoloji inovasyonunun devreye girdiği yer burasıdır. Yaşam kalitelerini ciddi şekilde etkileyen dejeneratif disk bozukluğu olan bir birey hayal edin. Kök hücre araştırmalarının yardımıyla, bu kök hücreleri laboratuvar ortamında in vitro büyütmek ve daha sonra etkilenen kişinin vücuduna geri yerleştirmek mümkün olabilir. Bu onların bilişsel keskinliklerini, görmelerini, duymalarını ve diğer fiziksel özelliklerini geri kazanmalarına yardımcı olacaktır. Bu kulağa biraz bilim kurgu filmi gibi gelse de umut vericidir.
2. İnsan Genom Projesi
Genellikle insanlık tarihinin en büyük keşiflerinden biri olarak övülen İnsan Genom Projesi (HGP), Ulusal Sağlık Enstitüleri ve ABD Enerji Bakanlığı tarafından koordine edilen uluslararası bir bilimsel araştırma projesiydi. İnsan DNA’sını oluşturan nükleotid baz çiftlerinin sırasını belirlemek amacıyla 1990 yılında başlatıldı. Nisan 2003’te araştırmacılar, tüm insan genomunun ön dizilimini tamamladıklarını açıkladılar. Araştırmacılar genlerin ve proteinlerin işlevleri hakkında daha fazla şey öğrendikçe, hastalıklara neden olan genleri tanımlamalarına yardımcı oldu.
3. Hedefe Yönelik Kanser Tedavileri
Standart kemoterapiler sağlıklı hücreler için toksiktir. Hedefe yönelik kanser tedavileri, sağlıklı hücrelere verilen zararı en aza indirmek için ya belirli moleküllerin işlevine müdahale ederek ya da yalnızca bilinen kanserli hücreleri hedefleyerek çalışan ilaçlardır. Ulusal Kanser Enstitüsüne göre, “Sonunda, tedaviler hastanın tümörü tarafından üretilen benzersiz moleküler hedeflere dayalı olarak kişiselleştirilebilir.”
4. Ameliyat için 3D Görselleştirme
Cerrahi, insan vücudu için acımasızdır ve iyileşme sürecini daha verimli hale getiren tıbbi atılımlar her zaman memnuniyetle karşılanır. Biyoteknoloji artık doktorların MRI ve CT taramaları kullanarak bir hastanın vücudunun içinin tüm 3D görüntüsünü görüntülemesini mümkün kıldı. Ayrıca, artırılmış gerçeklik, ilgili bilgilerin ilgili vücut bölümleri üzerinde doğrudan üst üste bindirilerek görüntülenmesine izin verecektir.
5. HPV aşısı
İnsan Papilloma Virüsü (HPV), rahim ağzı kanserine neden olan etkenlerden biridir. Kadınlarda en ölümcül ikinci kanserdir. Bu nedenle, başarılı bir HPV aşısı büyük bir tıbbi başarı olarak kabul edilir. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), bazı PV aşılarının 9 – 26 yaş arasındaki kadınlarda kullanılmasını onaylamıştır.
6. Yüz Nakli
Yüz nakli, hastanın yüzünün tamamını veya bir kısmını bir donörün yüzüyle değiştirmek için deri greftleri kullanma işlemidir. İlk kısmi yüz nakli 2005 yılında Fransa’nın Amiens kentinde yapıldı. Bir sonraki başarılı yüz nakli ise beş yıl sonra İspanya’da yapıldı; bu aynı zamanda ilk tam yüz nakliydi. Bir kaza sonucu yüzü ağır hasar gören nakil hastası, 24 saat süren ameliyatta yeni bir burun, dudak, diş ve elmacık kemiklerine kavuştu.
7. CRISPR
Daha önceki bültenlerimizde daha detaylı yer verdiğimiz, Kümelenmiş Düzenli Olarak Serpiştirilmiş Kısa Palindromik Tekrarlar (CRISPR), tıbbi araştırmalarda çığır açan bir araç olarak selamlanan nispeten yeni bir gen düzenleme sistemidir. Araştırmacılar, yeni bulunan mutasyonları aktif olarak test ederek ve hedeflenen tedavileri düzeltmek için sürekli olarak genetik mutasyonlara ayak uydurabilirler
8. 3D Baskılı Organlar
Yapay uzuvlar yüzyıllardır kullanılmaktadır ve biyonik uzuvların hareketliliği ve çok yönlülüğünde sürekli bir gelişme olmuştur. Şimdi biyonik teknolojideki ve 3D baskıdaki yeni gelişmeler onu daha da ileri götürdü. Kalp, böbrek ve karaciğer gibi iç organların yapay olarak inşa edilmesini mümkün kılmıştır. Doktorlar bunları başarılı bir şekilde ihtiyaç duyan bireylere yerleştirmeyi başardılar.
9. Sinir Rejenerasyonu
Nörodejeneratif hastalık ve omurilik yaralanmasından kaynaklanan sinir hasarı, büyük ölçüde geri döndürülemez olarak bilinir. Bununla birlikte, araştırmacılar, yaralı sinir hücrelerinin yenilenmesini ve büyümesini destekleyen nadir enzimlerin sentezlenmesinde önemli ilerleme kaydetmiştir. Nörotrofinler, nöronların gelişimini destekleyen proteinlerdir. Güçlü nörotrofik özelliklere sahip küçük moleküler zincirlerin bir dizisidir. Bu nörotrofinler, protein bazlı ajanların bazı eksikliklerine sahip olsa da, araştırmacılar bunu sinir rejenerasyonu için olası bir yol olarak takip ediyor.
10. Beyin Sinyallerini Konuşmaya Çeviren Teknoloji
Bilim insanları, bir ses sentezleyici kullanarak beyin sinyallerini sesli konuşmaya çevirebilen bir cihaz geliştirmeye çalışıyorlar. Bu, hastalık veya travmatik yaralanmalarla felç olmuş bireylerle iletişim kurmada inanılmaz bir araç olarak hizmet edecektir. Ayrıca bilim insanları, bu cihazları epileptik hastalarda nöbetlerinin kaynağını izole etmek için kullanabileceklerini bulmuşlardır.
İnsanlar orta yaş itibarıyla tamamen değil ama çoğunlukla tümüyle birbirinin aynı olmayan karmaşık birer hücre mozaiğidir. Görsel: Knowable Magazine
Vücudunuzu gözünüzün önüne getirin: Vücudunuz ömür boyunca biriken binlerce genetik hata taşıyan bir hücre koleksiyonudur. Bu hataların pek çoğu zararsız, bazıları zararlıdır ve en az birkaçı da sizin için iyi olabilir.
Yumurta ve sperm birbiriyle buluştuğunda ve biyolojik ebeveynlerinizin DNA’sı beraber bir takım oluşturduğunda başladınız. İlk hücreniz yeni harmanlanmış genomunu kopyalamaya ve bölünerek bir vücut inşa etmeye başladı.
Ayrıca neredeyse hemen genetik hatalar birikmeye başladı.
İngiltere Hinxton’daki Wellcome Sanger Enstitüsünde kanser biyoloğu olarak çalışan Phil H. Jones, “Bu hataların genomunuzda birikme süreci yaşam boyu devam eder” diyor.
Bilim insanları DNA kopyalama sistemlerinin ara sıra hata yaptığını uzun süredir bilse de (kanserler sık sık böyle başlıyor); teknoloji sadece kısa süre önce her genetik yanlışın sınıflandırılacağı kadar hassas hale geldi. Üstelik hatalarla dolu olduğumuz ortaya çıktı. Her insan, bir hücre veya hücre grubundan diğerine kadar çoğunlukla birbirinin aynısı olup tek tük farklılıklar gösteren devasa bir hücre mozaiği.
Hücresel genomlar bir noktada tek bir genetik harf ile ve başka bir noktada ise kayıp olan daha büyük bir kromozom parçasıyla farklılık gösterebilir. Worcester’daki Massachusetts Chan Tıp Fakültesinde çalışan moleküler biyolog Michael Lodato, orta yaş itibarıyla vücudun her hücresinin muhtemelen bin kadar genetik yazım hatası barındırdığını tahmin ediyor.
Bu mutasyonlar (ister kanda olsun, ister ciltte veya beyinde), hücrenin DNA kopyalama mekanizması olağanüstü derecede isabetli olsa ve hücreler mükemmel onarım mekanizmaları sergilese bile ortaya çıkıyor. Yetiştkin bir vücut, 4 milyonu her saniye bölünen yaklaşık 30 trilyon hücre içerdiğinden, nadir hatalar bile zamanla birikiyor. (Hatalar, yumurta ve spermleri ortaya çıkaran hücrelerde çok daha seyrek; görünüşe göre vücut, mutasyonları üreme dokularından uzak tutmak için daha çok çaba ve enerji harcıyor ki gelecekteki nesillere bozulmamış DNA aktarılsın.)
“Hepimizin bu kadar iyi devam ediyor olması küçük bir mucize” diyor Jones.
Mutasyon barındıran hücrelerin bir dokuyu ele geçirmesi sonucunda hastalık ortaya çıkacak diye bir kural yok. Klonların genişlemesini teşvik eden mutasyonlar, kansere yön veren tehlikeli etmenler olabilir fakat bunlar nötr de olabilir. Hatta bir dokunun bütünlüğünü sürdüren ve kanseri teşvik etmeyen faydalı mutasyonlar bile olabilir. Görüntü: Knowable Magazine
Bilim insanları bu mutasyonların sebep ve sonuçlarını araştırmanın hâlâ erken aşamalarında. ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri, bunların kataloglanması için 140 milyon dolar sermaye ayırmış. ABD Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü ise beyindeki mutasyonlarınincelenmesine on milyonlarca dolar harcıyor. Pek çok değişim muhtemelen zararsız olsa da bazıları, kanserler ve nörolojik hastalıklar bakımından sonuçlar doğurabilir. Daha temelinde ise bazı araştırmacılar, yaşlanma sürecinin büyük bir kısmının altında ömür boyu gerçekleşen rastgele genomik hataların olabileceğinden şüpheleniyor.
“Bunu bileli on yıl bile olmuyor ve yeni bir kıtanın keşfedilmesine benziyor” diyor Jones. “Bütün bunların ne anlama geldiği konusunda henüz yüzeysel şeyler biliyoruz.”
Baştan şüpheli
Bilim insanları üreme dışı veya somatik dokularda biriken genetik yazım hataları ve diğer mutasyonların, hastalıkları ve yaşlanmayı açıklamaya yardımcı olabileceğinden DNA’nın yapısının keşfedildiği 1950’lerden bu yana şüpheleniyor.
1970’lerde araştırmacılar, hücrelerin bir bölümünde büyümeyi teşvik eden mutasyonların kanserlerin kökeni olduğunu biliyordu.
New York’taki Albert Einstein Tıp Fakültesinde çalışan genetikçi Jan Vijg, “Bu olayın frekansının çok ama çok düşük olduğu varsayılıyordu” diyor.
Fakat bu mutasyonları tespit edip incelemek son derece zordu. Standart DNA dizilemesinde, sadece geniş hücre gruplarından çıkarılan büyük miktarlardaki genetik malzeme analiz edilebiliyor ve sadece en yaygın dizilimler ortaya çıkarılıyordu. Nadir mutasyonlar ise radara girmiyordu. Kaliforniya’daki Stanford Üniversitesinde çalışan kök hücre biyoloğu Siddharta Jaisval, bu durumun 2008 civarında değişmeye başladığını söylüyor. Yeni teknikler o kadar hassas ki, hücrelerin ufak bir kısmında (hatta tek bir hücrede) bulunan mutasyonlar bile ortaya çıkarılabiliyor.
Jaisval 2010’ların başlarında, mutasyonların kan kanserine dönüşmeden önce insanların kan hücrelerinde nasıl birikebildiğiyle ilgileniyormuşb. 17.000’den fazla kişinin kanını inceleyen Jaisval ve meslektaşları, tahmin ettikleri şeyi bulmuş: Kanserle ilişkili mutasyonlar 40 yaşın altındakilerde nadirken, yaş ile beraber daha yüksek miktarlarda görülüyor ve 70’nci yaş gününden sonra kan hücrelerinin yaklaşık yüzde 10’u veya daha fazlasını oluşturuyorlarmış.
Fakat araştırma takımı, genelde mutasyonlu hücrelerin genetik olarak birbirinin aynısı olduğunu da görmüş: Bunlar klonmuş. Jaisval bunun sebebinin, vücudun kan üreten binlerce kök hücresinden birinin, büyüme ve bölünmede kendini biraz daha iyi hale getiren mutasyonları seçmesi olduğunu düşünüyor. Bu hücre normal şekilde büyüyen kök hücrelere onlarca yıl içerisinde galip gelerek, genetik olarak uyumlu büyük bir hücre grubu meydana getiriyor.
Etkili biçimde bölünen bu mutasyonlu kan hücresi klonları, doğal olarak kan kanseri tehlikesiyle ilişkilendirilmiş. Fakat aynı zamanda kalp hastalığı, inme ve herhangi bir sebepli ölümde risk artışıyla da (belki de enflamasyonu teşvik ettikleri için) ilişkilendirilmişler. Ayrıca beklenmedik bir şekilde, Alzheimer demansı riskinin üçte bir kadar azalmasıylailişkilendirilmişler. Kan hücresi klonlarının sağlığa etkileri üzerine 2023 Annual Review of Medicine bülteninde yayımlanan bir makalenin eş yazarlığını yapan Jaisval, bazı klonların beyin dokusunda çoğalma veya toksik proteinleri temizleme konusunda daha iyi olabileceğini düşünüyor.
Jaisval ve meslektaşları 2014 yılında rapor ettikleri bu kan klonlarını takip ederken, Wellcome Sanger Enstitüsünde çalışan araştırmacılar da göz kapağı derisiyle başlayarak diğer dokulardaki vücut mutasyonlarını incelemeye başlamışlar. Bazı insanların göz kapakları yaş ile birlikte sarkıyor ve bu sorunun düzeltilmesi için bir miktar cilt ameliyatla alınıyor. Araştırmacılar dört bireyden bu parçaları alarak, genetik dizileme için 1 ya da 2 milimetrelik daireler kesmiş. Wellcome Sanger’da çalışan genetikçi Inigo Martincorena, “Sürprizlerle doluydu” diyor. Hastalarda cilt kanseri olmasa da ciltleri binlerce klonla doluymuş ve göz kapağı cilt hücrelerinin beşte birinden üçte birine kadarı, kanserle ilişkili mutasyonlar barındırıyormuş.
Cilt kanseri olmayan insanlardaki bu kadar fazla cilt kanserinde mutasyon olduğunu gösteren bulgular büyük ilgi çekmiş. Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesinde kanser biyoloğu olarak çalışan ve söz konusu çalışmada yer almayan James DeGregori, “Ağzım acık kalmıştı” diyor.
Wellcome Sanger araştırmacıları ise yemek borusu, mesane ve kalın bağırsağın da içinde bulunduğu diğer çeşitli dokularda birbirinin aynısı olan, mutasyon geçirmiş hücreleri belirlemeye başlamışlardı. Örneğin, bağırsak duvarındaki girintiler olan kolonik girintileri incelemişlerdi. Bunlardan her insanda yaklaşık 10 milyon tane var ve her biri yaklaşık 2.000 hücre barındırıyor. Bu hücrelerin de her biri, o girintide yer alan bir avuç kök hücresinden ortaya çıkıyor. 42 kişide 2.000’den fazla girintinin incelendiği bir çalışmada araştırmacılar, 50’li yaşlarda olan insanların girinti yapılarında yüzlerce genetik varyasyon bulmuş.
Bu yaş grubunda diğer türlü normal olan girintili yapıların yüzde 1 kadarı, kanserle bağlantılı mutasyonlar içeriyormuş. Söz konusu mutasyonların bazıları, civardaki hücrelerin yayılmasını baskılayarak mutant hücrelerin girinti yapısını daha çabuk ele geçirmesineimkan tanıyor. Bu durum tek başına kalın bağırsak kanseri oluşturmak için yeterli olmayabilir ama nadir vakalarda hücreler, kansere sebep olan ek mutasyonlar kazanarak girinti yapısının sınırlarından taşıp kötü huylu tümörlere sebep oluyor.
“İnsanlar bu somatik mutasyonları her yerde aradı ve onları her organda bulduk” diyen Jones, vücudu bir çeşit evrimsel savaş meydanı gibi görüyor. Hücreler mutasyon biriktirdikçe, daha fazla (veya daha seyrek) büyüyüp bölünebiliyorlar. Daha kolay çoğalan bazı hücreler, zamanla diğerlerini geride bırakabiliyor ve geniş klonlar oluşturabiliyor.
“Ayrıca” diye belirtiyor DeGregori, “yumrulu bir şeye dönüşmüyoruz.” Dokularımızın, klonların kansere dönüşmesini engelleyen yöntemleri olması gerektiğini ileri sürüyor. Aslında Jones ve diğer makale yazarının 2023 Annual Review of Cancer Biology bülteninde tarif ettikleri üzere, farelerde fazla büyüyen mutant klonların normal büyümeye geri döndüğü görülmüş.
Jones ve meslektaşları, insanlardaki yemek borusunda bir koruma örneği keşfetmişler. Genelde yemek borusu dokusunun büyük bir kısmını oluşturan pek çok klon, orta yaş itibarıyla NOTCH1 adı verilen bir geni bozan mutasyonlara sahip. Bu durum yemek borusunun yiyecekleri taşıma kabiliyetini etkilemiyor ama kanserlerin büyümek için NOTCH1‘e ihtiyacı olduğu görünüyor. Yemek borusu hücrelerinde kötü mutasyonlar birikebiliyor fakat NOTCH1 olmadığında, tümöre dönüşme ihtimalleri daha düşük gibi duruyor.
Diğer bir ifadeyle bedensel mutasyonların bazıları kötü veya nötr değil, hatta faydalı. Ayrıca neyse ki bu iyi mutasyonlar çoğu zaman galip geliyor.
Beynin içerisine girmek
DNA koplama mekanizmamızın yemek borusu, kalın bağırsak ve kan hücrelerinde hata yapma bakımından pek çok olanağı var çünkü bunlar sürekli bölünüyor. Fakat beynimizdeki nöronlar, doğumdan önce veya kısa süre sonra bölünmeyi bırakıyor. Boston Çocuk Hastanesinde nörogenetikçi olarak çalışan Christopher Walsh, bu yüzden bilim insanlarının esasında bunların genetik açıdan bozulmamış kaldıklarını varsaydıklarını söylüyor.
Fakat yaşam boyunca biriken mutasyonların beyinde problemlere sebep olabileceğini gösteren işaretler var. Araştırmacılar 2004 yılında, sadece bazı beyin hücrelerinde bulunan bir mutasyon sebebiyle Alzheimer hastalığı olan bir hasta rapor etmiş. Bu mutasyon yeniymiş ve her iki ebeveynden de geçmemiş.
Ayrıca 2012 yılında Walsh’ın grubu, beyinde fazla büyüyen ve nöbetlere sebep olan bir yeri düzeltmek için yaptıkları ameliyat sırasında alınan beyin dokusu üzerinde bir analiz yürütmüş. Sekiz numuneden üçünde, beyin boyutunu düzenleyen bir geni etkileyenmutasyonlar varmış ancak bu mutasyonların kanda devamlı bulunmaması, vücudun sadece bir kısmında ortaya çıktıklarını akla getiriyor.
Lodato, beyin hücrelerinin çeşitli şekillerde mutasyon kazanabileceğini söylüyor. Bir mutasyon gelişimin erken aşamasında, beyin tamamlanmadan ve hücreleri bölünmeyi durdurmadan önce ortaya çıkabilir. Ya da erişkin bir beyin hücresinde DNA hasar görebilir ve düzgün onarılmayabilir.
2012 yılında kalıtımla geçmeyen beyin mutasyonlarına olan ilgi artmaya başlamış. O zamanlar ABD Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü başkanı olan Thomas Insel, pek çok psikiyatrik durumun altında bu tür mutasyonların yatıyor olabileceğini öne sürmüş. Beyindeki bu katılımla alınmamış mutasyonlar, nörolojik hastalıklarda uzun süredir var devam eden bir bilmeceyi açıklığa kavuşturabilir: Mesela neden tek yumurta ikizlerine genelde aynı psikiyatrik teşhisler konmuyor? (örneğin ikizlerden birinde şizofreni gelişirse, diğerinde hastalığın ortaya çıkma ihtimali sadece yüzde 50 kadar).
San Diego’da bulunan ve epilepsinin şiddetli bir türüyle ilgili yapılan araştırmaları ve aileleri destekleyen, kâr amacı gütmeyen Lennox-Gastaut Sendromu Vakfı’nın bilimsel direktörü sinirbilimci Mike McConnell, mozaikliğin “çok ikna edici bir cevap sunduğunu” söylüyor.
McConnell, Walsh, Lodato ve diğerleri, 2010’ların başlarından itibaren hayatını kaybeden insanların beyinlerine serpilmiş büyüklü küçüklü mutasyonları sınıflandırmaya başlamışlar. Genlerin, birden fazla genin veya kromozomların tamamının delesyon ve kopyalarının tek tek çetelesini tutmuş; genomda yeni noktalara giden kromozom bölümlerini bütünüyle belirlemişler. Walsh, Lodato ve meslektaşları nihayetinde, 50’li yaşlardaki kişilerin her bir sinir hücresinin genetik kodunda bin veya daha fazla tek harifli mutasyon olduğunu keşfetmiş. O son bulgunun “Tamamen imkansız göründüğünü” anımsıyor Walsh. “Kendimizden şüphe duymuştuk.”
Böylesine çarpıcı sonuçların karşısında bilim insanları daha da fazlasını araştırmış. Yaşları dört aylık ile 82 arasında değişen ve vefat etmiş 15 kişiden alınan 159 nörona bakmışlar. Araştırmacılar mutasyon sayılarının yaşla beraber arttığını ve bu durumun da hataların, vücudun diğer kısımlarında olduğu gibi zamanla arttığını gösterdiğini bildiriyor. “Beyin, büyük ve derin biçimde bir mozaik” diyor Lodato.
ABD Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü, bu mozaikliği daha da fazla araştırmak için 2015’ten 2019’a kadar yürütülen bir dizi projeye fon sağlamış. Bu projelerde, genellikle ölümden sonra toplanan ve doku bankalarına yatırılan, nörotipik veya Tourette sendromu ve otizm tayf bozukluğu gibi durumlara sahip 1.000’i aşkın kişiye ait numunelerde beyin dokusunun mozaikliği araştırılmış.
Projenin eş öncülüğünü yürüten McConnell, tek harfli mutasyonların en yaygın olduğunu söylüyor. Araştırmacılar 400 terabaytı aşkın DNA dizilim verisi ve başka veriler toplayıpanalitik araçlar geliştirerek, beyin mozaikliği çalışmalarında bir sonraki turun inşa edileceği güçlü bir platform oluşturmuş. Bilim insanları bu ve diğer çalışmalardan, beyin mozaikliği ile otizm, epilepsi ve şizofreni gibi nörolojik hastalıkları ilişkilendirmiş.
Lodato’nun laboratuvarında çalışan yüksek lisans öğrencileri Cesar Bautista Sotelo ve Sushmita Nayak, biriken mutasyonların felç edici bir durum olan amiyotrofik lateral skleroza nasıl sebep olabileceğini araştırıyor. Genetikçiler, kalıtımsal olmayan vakaların sadece yüzde 10 kadarında bilinen bir mutasyon belirleyebiliyor. Fakat mozaikliğe yönelik yeni veriler, daha pek çok insanın beyinleri veya omuriliklerindeki ALS genlerinde mutasyonlar olabileceğini akla getiriyor; bunlar vücutlarının geri kalanında olmasa bile.
Bu önemli çünkü bilim insanları, mutasyon geçirdikleri zaman ALS’ye sebep olan 40’ı aşkın genin bazılarının hedef alındığı terapiler üzerinde çalışıyor. Gıda ve İlaç Dairesi, mutasyon geçiren yaygın bir ALS genini kapatan böyle bir tedaviyi 2023 yılında ilk defa onaylamıştı. Hastaların bu gibi terapilere hak kazanması için mutasyonlarını bilmeleri gerekecek.
Bu yüzden, diyor Nayak, “ALS teşhisindeki mevcut uygulamanın değiştirilmesini güçlü biçimde savunuyoruz.” Sadece bir kan numunesindeki DNA’ya bakmak yerine, kanı değil de vücuttaki dokuları meydana getiren hücrelerin gelişimi esnasında bir ALS mutasyonu ortaya çıkarsa diye tükürük, saç veya cilt gibi diğer dokular da incelenebilir.
Nasıl yaşlandığımıza dair ipuçları
Şimdilik, vücudumuzdaki mozaikliğin sağlık açısından doğurduğu sonuçlar çoğunlukla eylem gerektirecek kadar net değil; özellikle de sunulacak alakalı bir tedavinin olmadığı kan klonları gibi durumlarda. “İnsanların bu konuda endişelenmesi gerektiğini savunmuyoruz aslında” diyor Jaiswal. “Zamanın bu noktasında, sağlıklı olan insanları test etmenin bir mantığı yok.”
Martincorena ve meslektaşları, 2022 tarihli bir çalışmada bu kuramın öğelerinden birini test etmiş. Eğer mutasyon birikimi yaşlanmaya katkıda bulunuyorsa, o halde fare gibi kısa ömürlü mutasyonlar hızlı birikirken insanlar gibi daha uzun ömürlü türlerde, belki de onarım mekanizmalarının daha iyi olması sebebiyle mutasyonların daha yavaş biriktiğini öne sürmüşler.
Araştırmacılar bu fikri araştırmak üzere, sekiz insan ve ayrıca bir canlı koleksiyonundan alınan kalın bağırsak girinti numunelerini inceledikleri beş yıllık bir yolculuğa çıkmışlar. Söz konusu canlılar arasında 19 laboratuvar faresi ve sıçan; kediler, köpekler, inekler ve tavşanlar gibi 15 evcil hayvan; kaplanlar, lemurlar, bir liman yunusu ve 30 yıldan fazla yaşamasıyla bilinen tüysüz köstebek farelerinin yer aldığı 14 egzotik hayvan daha var. Tahmin edildiği gibi tür ne kadar uzun yaşıyorsa, mutasyonların birikimi de o kadar yavaşoluyor.
Araştırmacılar birkaç türe ait kalın bağırsak girintisini analiz ederek, daha uzun yaşayan türlerde mutasyonların daha yavaş biriktiğini belirlemiş. Bu durum, yaşlanmayla ilişkilendirilen vücut hücresi mutasyonlarına dair uzun süredir var olan bir kuram ile tutarlılık gösteriyor.
“Bu durum somatik mutasyonların yaşlanmaya sebep olduğunu göstermiyor fakat en azından bir miktar rol oynadıkları ihtimaliyle tutarlılık sergiliyor” diyor Martincorena. Bu noktada iş başında olan iki unsur var: Mutasyonların birikmesi ömrün daha kısa olmasına katkıda bulunuyor fakat sonrasında bu kısalan ömür, mutasyon korumasının önemini azaltıyor; dolayısıyla kısa ömürlü türlerde, DNA onarımına daha düşük yatırım oluyor.
Mutasyonların yaşlanmaya katkıda bulunabileceği fikri, onları mağlup etmenin genetik bir gençlik çeşmesi olabileceğini akla getiriyor. “Eğer yarın öbür gün bu mutasyonların birikmesini durdurmanın bir yolunu bulursam, inanılmaz zengin olurum” diyor Bautista Sotelo. Halihazırda en az bir biyoteknoloji startup’ı (New York’taki Matter Bio), insan genomunu onarma hedefiyle fon toplamış. (Böyle bir planın o kadar geniş bir hücre yığınında uygulanıp uygulanamayacağı başka bir mesele: “Mutasyonlardan kurtulabileceğinizi sanmıyorum” diyor DeGregori.)
Vücuttaki mutasyonların hikayesi sona ermekten çok uzakta. “Şu an yaptığımız keşiflere bakarsak, yolculuk daha yeni başladı” diyor Martincorena. “Önümüzdeki birkaç yıl içinde pek çok sürpriz bekliyorum.”